Türkiye'de çalışan bilinci
Ön planlarda tutulmayıp, genelde gözden kaçırılan önemli bir detaydır çalışan bilinci. Örnek verecek olursak; devlet dairelerinde küçük bir iş için saatlerce birçoğumuz beklemiştir.
Sanayi kuruluşlarının gelişmesinde birçok etken varken, ele alacağımız konu; Türkiye'de çalışan bilincidir. Ön planlarda tutulmayıp, genelde gözden kaçırılan önemli bir detaydır çalışan bilinci. Örnek verecek olursak; devlet dairelerinde küçük bir iş için saatlerce birçoğumuz beklemiştir. İlk bakıldığında bu ve benzeri olumsuz örneklerin sebebi sistemde yer alan eksiklikler olarak görülmekte. Peki gerçekten konu sadece sistemde yer alan eksiklikler midir? Hayır, tamamen çalışan bilinci ile alakalıdır. Sistemin direkt olarak içinde olan bir çalışan, sistemdeki aksaklığı görüp, o aksaklığa karşı önlem alabilir, birinin gelip o hatayı gidermesini beklemez. Eğer çalışan bilinci yoksa, o hatayı düzeltmek için beklenen kişi bir türlü gelmeyecektir.
Teorimizi desteklemek için devlet dairelerini örnek alalım. KPSS ile devlet dairelerine yerleşmek, genel olarak bütün gençlerin denediği, bunun için senelerini verdiği bir konudur. Çocukluğumuzdan bu yana devlet dairelerinin garanti iş olduğu, rahat olduğu bütün benliğimize işlenmiş, aşılanmıştır. Bilincimize işlenen devlet dairesinde çalışma mantığı nedeniyle, çalışma bilincini kaybetmiş, işine sahip çıkıp yaptığı işi geliştirmeye çalışan bireyler olmaktan maalesef uzaklaştık.
Gelin şimdi Türkiye'deki yabancı şirketleri de ele alalım. Bu tarz şirketlerde iş yapılırken çevreyi gözlemleme şansı bulduysanız, bütün çalışanların hiç boşluk vermeden tamamen yaptığı işe odaklandığını görebilirsiniz. Tabiri caizse kaytarma peşinde olan bir çalışanı, işine odaklanmış insanların arasına koyun. Onun da bir zaman sonra kendini işine odakladığını göreceksiniz. Buradaki çalışanların amacı "yabancı şirketler kazansın, devlet daireleri ve yerli sermayeli şirketler kazanmasın" değil elbette. Tamamen işinin garanti olmadığını, kendini geliştirmezse her zaman bir adım geride kalacağını, işsiz kalmanın zorluklarını bilmesinden kaynaklanmaktadır. Peki, çalışan bir bireyde, iş bilincinin olması için korku şart mıdır ?
Dünya'nın teknoloji deyince ilk akla gelen ülkesi: Japonya. Eğitim sistemi çalışkanlık, bireyin kendisini sorgulaması ve düzenli çalışma alışkanlıklarının edinilmesinin gerekliliği üzerine kurulmuştur. Japonya'da her öğrenci Hiroşima bölgesine götürülerek bölge gezdirilir ve atılan atom bombasının açtığı derin yaralar öğrencilere anlatılır. "Ülkeniz için kendinizi geliştirmezseniz, ülkeniz için bir şey yapmazsanız sonucu budur. Siz, bu ülkenin gençleri olarak elinize aldığınız işi, bir adım daha ileri götürmezseniz, çocuklarınız, torunlarınızın yaşayacakları işte Hiroşima'da gördüğünüz bu manzaradır." Henüz yeni yeni bir şeyleri keşfetmeye başlayan bir çocuğun gördüğü bu manzara karşısında, birey olduğunda bilinçsiz olması mümkün müdür?
Düşünelim, Türk tarihinde bizim de ders çıkaracağımız birçok olay mevcut. İlk aklımıza gelenlerden biri Çanakkale Zaferi'mizdir. Liselerin savaşta hayatlarını kaybeden öğrencileri yüzünden mezun veremediğini, annelerin evlatlarını kına yakarak savaşa gönderdiğini, bir doktorun savaşta yaralanan oğlu önüne geldiğinde "kurtulma şansı yok" diyerek, kurtulma şansı olan diğer yaralıyı istediğini biliyor musunuz? Türkiye'mizi daha da ileriye götürmek, birlik olmak, bilinçli olmak için başka sebepler aramamıza gerek var mı?
Türk sermayeli şirketlerin dünyada üst sıralarda yer alması hepimizin koltuklarını kabartmalı. Türkiye'de sanayi sitelerine girdiğinizde fabrikalara iyice bakın, kapısının önünde dalgalanan çeşitli ülkelerin bayraklarına… Yabancı ülkelerde de aynı şekilde, fabrikaların önlerinde Türk bayrağının da dalgalanması hangimizi gururlandırmaz? Tamamen yerli yapım arabalar, uçaklar hangimizi mutlu etmez? Elimizde tutup yazı yazdığımız kaleme, silgiye bakıp, bunu üretemiyor muyuz, neden ithal ediliyor diyen yine bizler değil miyiz?
Toplum bireylerden oluşur. Bireyler ne ise toplum da odur. Üreten bir toplum olalım. Toplum olmak için yaratıcı, bilinçli bireyler olalım ki, toplum da bilinçli olsun…
Sisteme sitem etmeyelim, sitem edilecek yerler varsa bunları bizler düzeltelim. Tek başına birey bir şey yapamaz demeyin. Bir gösterinin sonunda bir kişi alkışlarsa, arkasından bütün salondan alkış sesleri gelecektir. Alkış sesleri için öncü olun. Yerli firmalarımızda sadece maddiyat için değil, maneviyat için de çalışalım. Firmalarımız geliştikçe sanayimiz gelişecek, sanayimiz geliştikçe ülke ekonomisi gelişecek, ülkemiz geliştikçe biz ve gelecek nesiller daha iyi hayatlar yaşayacağız.
Büyük insanların ulaştığı ve koruduğu yükseklik, ani bir sıçrayışla erişilmiş değildir. Onlar, diğerleri uyurken geceleri azimle yukarıya tırmanmaya çalışıyorlardı .H.W.Longfellow